Düşünseli

Beklemek güzeldir; ama doğru durakta…

beklemek-ismail-abiHayatta karşımıza çıkan fırsatlar ya da ilk adımlar, bazen yerli yersiz ve çok zamansız çıkabiliyorlar. Hele bazıları öyle anlar ki, canını alsalar yine de olmaz işte. Vardır sebebi. Bekleyeyim dersin. Beklemeye değerse o beklediğin günler haftalar hatta aylar bile vız gelir sana. Tabi bi’ yere kadar. Peki işin sonu nereye varacak?

Günümüz popüleritesinin ağa babalarından İsmail ağbi bile her gün bekliyor. Niye? O kadar kadri kıymeti olan biriyse demek ki… Babası değil mi? Ona söz vermiş. Geleceğim, demiş. Beklemesini söylemiş. Kadri kıymeti bu denli büyük olan, gönlünün baş köşesinde kabul ettiğin bir insan sana bekle derse, bekle demese de sana ufukta bir yeşil ışık yaksa beklemez miydin? Değmez mi onun için sadece beklemek? Senden bir şey eksilmeyecek neticede. Aksine her gün hiddetleneceksin. O’nun özlemiyle yanıp kavrulacaksın. Tabi o gelirse…

Tam ortasındayım; varlığınla yokluğunun…

varligin-yoklugunTürkiye’de çok az kişinin şarkı sözleri beni etkiler. Bu kişilerden ikisi var ki can evimden vururlar. Biri rahmetli Aysel Gürel, diğeri ise Sezen Aksu. Türkiye müzik piyasasında çoğu sanatçının seslendirdiği şarkıların sözleri, yer yer müzikleri bu iki dev isme ait. Aysel Gürel’den Firuze tamamen içimi okuyan, beni bana şarkıyla anlatan bir şarkı gibi geldi. Sözlere ilk başlarda dikkat etmesem de o tınısı yetti bana. Aynı şekilde sözleri Sezen Aksu’ya ait olan Hakim Bey şarkısı da Mehmet Erdem’in sesinden hoş geliyor kulağımıza. Ama orada iki dize var ki, tam hislerime tercüman olacak cinsten…

Sussan olmuyor, susmasan olmaz;

Dil dursa hakim bey, tende can durmaz…

Aslında biz hiç iyi değiliz…

dertli-insanMerhaba sayın dinleyen. Evet, hayli uzun zaman oldu yazmayalı. Yazacak şey olmamasından değil, kafamı toparlayamamış olmamdan. O kadar çok fazla şey yaşadım halbuki. Ama bir çizgim vardı bu blogda. Kişisel blog olmasının ötesinde ruhumu ve kafamı dinlendiriyordum burada. Yine öyle olacak. Günah çıkartır gibi dökeceğim içimi. Belki yine bir nebze de olsa kendini bulursun.

Aslında biz hiç iyi değiliz diyorum, biz dediğimde de benim kafadan olan bizlerden bahsediyorum. Acıyı bilen, acıyı tattığında sudan çıkmış balığa dönmeyen bizler. Her duyguyu yaşamış insanlarız biz. Kimisi gelip çok sevmiş, el üzerinde tutmuş; kimi de gelip ağzımıza sıçmış, itin götüne sokup çıkartmış. E işler çok uzun süre kötü gidince de kötüye endekslemişiz kendimizi. İki dakika güzel anımız olsa, hoş dakika geçirsek şüpheye düşeriz. 

Sebebimiz kaybetmek…

kaybedenler

Bazen düşünürüm, gerçekten hayata 1-0 yenik başlamak gerçeği var mı diye. Bazen de kendimi o gerçeğin içerisinde bulurum, yenik durumda olduğumu düşünürüm. Bazı olan olayları geri getiremiyoruz. Bir deyişle de olmadılaştıramıyoruz. Aç gözlü ve bencil insanlar hep kaybeder diye düşünürüz ya, biz aşk gözlülüğümüzden kaybediyoruz…

Aşkın gözü körmüş ya, aşk gözlülüğümüz işte bizi köreltiyor. O ne yaparsa yapsın, hangi kötülüğü bize yaşatırsa yaşatsın kabullenemiyoruz. Biz kaybetmeye mahkumuz deyip sineye çekiyoruz. Alışmışız hep kaybetmeye ne de olsa. Yaşama sebebimiz kaybetmek bizim. Öyle bir hale gelmiş ki artık, kötü bir şey yaşamazsak şayet “Allah Allah, bugün başıma taş falan yağmasın lan?” diye düşünmekten alamıyoruz kendimizi. Mesela ben, her gün şiddetle ağzıma sıçan insan bir gün bana iyimser yaklaştı mı binbir türlü senaryo türetirim. İnce hastalığa mı yakalanmadım dersiniz, gün saymadım mı… Bazen “aha” diyorum, “aha bu sefer gidiyor işte”; alışmışız ya kaybetmeye, kaybettirilmeye…

Cesaretten bir adım sonrası; aşk!

cesaret-ve-askNasılsınız ihtiyarlar? Biliyorum, arayı açtım biraz. Yazacak vakit yok, yazacak konu varla yok arasında. İlk fırsatımda yazmaya sözüm vardı kendime. İzmir’deki yeni evimizin temizliği 2 gün fena hırpaladı beni ve yarısı bitmedi bile. Bu akşam kıçım yer gördü de dinleniyorum adam akıllı. E durmuyorum, yazıyorum. Yazdıranlar sağ olsun babacım!

Bu yazımda esin kaynaklarım oluyor demiştim. Bu seferki o yazıma yorum yapan bi’düşün, yani Aycan! Hatun yazıyor arkadaş. Cana yakın, sevecen, cimcime bi’ insan. He blog konusunda beni bi’ o kadar da içten içe teşvik eden de o yani. WordPress kalp Aycan diyorum başka bir şey demiyorum. Yaptığı temalar falan hep şaheser. Ve tamamen el işi, hanımeli yani. Önünde eğilirim be kızım nesin sen diyorum bazen. Bi’ de çok seviyorum kendisini, çünkü bloguma ondan başka yorum yazan yok! 😀

Öğrenemeyeceğimiz bağzı gerçekler var…

gercek-truthGeçen akşam bizim fakülteyi kazanan, yeni tanıştığım bi’ arkadaşımla muhabbet ediyordum. Yazılarımı beğendiğini sık sık dile getirirdi, Dilek. Nasıl bir ilham perin var senin demişti bana. Olmadığını hepimiz biliyoruz, yani ben öyle biliyorum. Sonra düşündüm, acaba var mı ya da var mıydı diye. Sanırım esin kaynağım var. İzlediğim diziden bir sahne ya da dinlediğim şarkıdan bir cümle beni harekete geçiriyor. Bugünkü hangisi mi? İşte bu şarkı. Mutlaka dinleyin… maNga’nın orijinal şarkısını zaten seviyordum, BeeGee’nin (Birol Giray) remixi de harika olmuş.

Gelelim bu seferki zırtapoz konumuza. Gerçekler. Cevapsız sorular ya şarkının adı, işte bazen bazı gerçekleri asla öğrenemeyeceğiz ve aklımızda birer cevapsız soru olarak kalacaklar. Zorlamaya gerek yok, olacağı olan zaten olur diyorum hep kendime. Ama emin olun, içimi de bi’ o kadar kemiriyorum sırf doğruyu bilebilmek için. Peki en büyük merak edilen ve henüz hepimizin cevabını bulamadığı soru; O doğruları, gerçekleri öğrenebilecek miyiz?