gercek-truthGeçen akşam bizim fakülteyi kazanan, yeni tanıştığım bi’ arkadaşımla muhabbet ediyordum. Yazılarımı beğendiğini sık sık dile getirirdi, Dilek. Nasıl bir ilham perin var senin demişti bana. Olmadığını hepimiz biliyoruz, yani ben öyle biliyorum. Sonra düşündüm, acaba var mı ya da var mıydı diye. Sanırım esin kaynağım var. İzlediğim diziden bir sahne ya da dinlediğim şarkıdan bir cümle beni harekete geçiriyor. Bugünkü hangisi mi? İşte bu şarkı. Mutlaka dinleyin… maNga’nın orijinal şarkısını zaten seviyordum, BeeGee’nin (Birol Giray) remixi de harika olmuş.

Gelelim bu seferki zırtapoz konumuza. Gerçekler. Cevapsız sorular ya şarkının adı, işte bazen bazı gerçekleri asla öğrenemeyeceğiz ve aklımızda birer cevapsız soru olarak kalacaklar. Zorlamaya gerek yok, olacağı olan zaten olur diyorum hep kendime. Ama emin olun, içimi de bi’ o kadar kemiriyorum sırf doğruyu bilebilmek için. Peki en büyük merak edilen ve henüz hepimizin cevabını bulamadığı soru; O doğruları, gerçekleri öğrenebilecek miyiz?

Aslında cevabını bildiklerimiz bile doğru olmayabilir. Bunlardan bile emin değiliz, siz emin misiniz? Size söylenen her şey doğru da olmayabilir. Yalan söylemek o kadar kolay ki, o an gönlün o denli ferah söyleyebiliyorsun ki hiç düşünmüyorsun bile gerçek ortaya çıkar mı acaba diye. Hepimiz yaptık, kabul edelim. Ama biz foyamız ortaya çıkınca utançtan yerin dibine giren ya da halıdaki desenleri sayan insanlardık, ya onlar? Yüzünüze gülen oldu mu hiç? Ya da yalanını yakaladığınız halde susan ve pişkin gibi cevap vermeyen. Üstüne üstlük daha sonra bir daha söyleme cürreti gösteren. Allah başka dert vermesin…

İnsanların ne düşündükleri umurumuzda olmayabilir, fakat doğruları söylüyorlarsa. Yanlış olan şeyler her zaman umurumuzda olmalı ve yanlışlığın sebebini konuşulan meselenin öznelerinde değil, yanlışa kulak kabartanlarda aramalıyız. Varsayımsal olarak üretiyorlar bu düşünceleri ve işte doğru bu deyip servis ediyorlar herkesin önünde çünkü.

Tavsiye ettiğim şarkıyı dinlediyseniz, sözler bazen hayata ayna tutuyor. Birden ay ışığını kesti, geceler artık bizim için daha karanlık oldu. O’nun aydınlattığı geceler… Bir de sen çok değiştin; yaşananlar hiç yaşanmamış gibi, söylenenler hiç söylenmemiş gibi… Her şey apaçık ortada değil mi? Ortada bir gerçek var ama bunu biz bilmiyoruz. O içinde yaşıyor bunu. Sadece kendisiyle. Yaşanılan gerçekle yüzleşemediği için kendi gerçeğini yaratıyor. Neticede o istese kendisini her türlü değiştirir veya hiçbir şey olmamış gibi çekip gider değil mi? İşte bu yüzden onun yarattığı fikir veya düşünce asıl olay ve asıl gerçek oluyor. Bizim bilmediğimiz gerçek yani…

Her sabah kaybolup giden, bir rüya gibi oldun artık,  aha… Uyandığında yok artık işte günaydın mesajları. Gündüz neşen yok üzerinde. Gülmüyor yüzün, iki gözün. Tüm gününü düşünerek harcadığın yetmiyormuş gibi gece de o tavana dikip gözlerini düşünüyorsun işte. Gurur da girerse işin içine kimse ne ileri bir adım atar ne de geri. Ayrı yollarda yürümeye mahkum kalırsın.

Ve her şey olup bittikten sonra düşüneceğimiz tek bir şeyimiz kalıyor onunla ilgili, öğrenemeyeceğimiz en büyük gerçek;

“Uyandığında onu ilk kim görecek?” 
“Bıraktığım düşü kim büyütecek?”