Düşünseli

Sevgi ve bağzı şeyler üzerine…

expecto-patronumMerhaba, sayın dinleyen. Nasılsın? Ben mahcubum epey… Dile kolay Aralık 29’dan beri açmamışım içimi. Hadi bloga olan mahcupluğu geçtim, bünyeme yazık. Ama alışıyor ya insan bi’ yerden sonra içine atmayı, ata ata bozuk para biriktirir gibi dertleri yüklenmeyi. Ya kambur oluyor sırtımızda ya da kanguru misali kesemizde taşıyoruz evladımız gibi… Dert de değil asıl şey. Üzülüyorum. Hale üzülüyorum. İnsanların bu iyiliğe, sevgiye kadir kıymet bilmeyen gözlerle bakmasına, ona umarsızca sahip olmasına üzülüyorum. Hak etmeyene verilen, hak edenin es geçildiği bu dünya düzenine kendi adıma üzülüyorum. Özür diliyorum…

2 insan 1 mars

tavla-zarSsselamun aleyküüümmm ağalar! Nassınız? Ben bilmiyorum nasıl olduğumu… İç güveysinden hallice derler ya; o misal biraz da. Malum, okul bitiyor. Mezuniyet durumu yaklaştıkça sırasıyla askerlik-iş-geçim derdi-eş gibi düşünceler kaplıyor beyinim. Kaplamaktan ziyade, ufaktan kemiriyorlar da. Daha erken ama düşünmeye vakit çok işte. Okul da akşam olunca gündüz ve gece uyumadan önceki evre yetiyor düşüncelere. Bu yazıyı yazma sebebim onlar değil aslında. Sebebi de yok aslına bakarsanız. Sadece yazmadığımı fark ettim, vurdum klavyeye…

Sakın geç kalma; erken gel…

sakin-gec-kalma-erken-gelSelamun aleyküm! Gelmek demişken, şu yazımı okumama ihtimali olanları varsayıp hatırlatayım; bu aralar Google’dan deli gibi ziyaretçi çekiyor, okuyun! Neyse, gecenin bir vakti sıkılmışlık seviyemin yükselmesi üzerine bir şeyler parçalayayım dedim. Sebebi ziyaret malum o yüzden. Konu bulma hususunda bayağı bir köreldiğimi fark ettim. Nasıl olduysa artık, zorlandım ne yazsam diye düşünürken. Son vizeye geldik, vizeye de 2 gün var ve ben bunaldım. N’apıyoruz, n’apıyoruz; bilmiyoruz, bilmiyoruz… O zaman ben de dedim ki; yollar dodge’un bastır koçum!

Sevmekten korkulur mu?

kustan-kalpKorkulmaz! Selamun aleyküm… İlk defa destursuz direk başladım yazıya ama başlıktaki sorunun cevabını vererek giriş yapayım dedim. Gerçi bu cevabı pek benimseyememiş olsam da şu sıralar, mevcut durum bu yönde. Ürkmek tadında bir korku da değil bu. Olumsuzluğa alışmışlık diyebiliriz. Müzmin bekar, kronik yalnız ve sevgiden yoksun. Aynı kapıya çıkıyor hepsi benim nezdimde. Düşünüyorum bi’; nasıl seviyorduk? Cevap bulamıyorum. Hadi sevmeyi becerdik, bu sefer kaybetmemeyi nasıl başaracağız? Kaybetmeye alışmışız çünkü bu hayatta. Ya birilerini kaybetmişiz, ya kendimiz kaybolmuşuz. Üstelik hep 1-0 geriden başladığımız yetmiyormuş gibi bir de üzerine mağlup olmuşuz…

İlişkinin kötü gidişatına işaret eden 7 vak’a

kadin-erkek-iliskisiÖncelikle belirteyim; ilişkiniz varsa kötüye götürmeyin. Hele erkekseniz, karşı cins götünüzden kan alır vallahi! Bu sebeple dengeyi korumakta fayda var. Gözünüzde fazla büyütmeyin de. Akışına bırakın. Değerli biri eyvallah, ama kimse mükemmel değildir. İlişkiler hayatta insana moral veren dönemlerdir bence. Misal, blogda şuan 82 yazı var. Bu 82 yazıyı ben 3 yılda yazmışım. Fakat nereden baksanız 82 yazının çeyreği 3-4 ay süren bir flört dönemimde yazılmıştır. Saymadım ama yakındır yani. Sonra n’oldu? Hayat enerjisi azaldı, meşgale olmayınca bloga da sırt çevirmiş gibi oldum falan filan. Pişmanım tabi. Aslında yine yazardım da asıl mesele ilişkinin hayatımızın her alanında bize bir ivme kazandırması… Neyse gelelim 7 vakaya…

İyilik yapıp attığımız denize işemeseler bari…

iyilik-yap-denize-atYaz yaz yaz bi’ kenara yaz bütün sözlerimi diyemedim kendime son birkaç aydır. Aklıma gelen ne varsa hiç not almadım. Normalde ya konu başlığı dank ederdi kafama ya da güzel bir resim bulur onu kaydederdim bilgisayara. Sonra da başlardım parmakları klavyeye vurmaya. Avareye estirir idim yani, bilirsiniz…

Hal böyle olunca yazamadım, içimde birikti. Yeri geldi bana değer veren eşe dosta anlattım da akıttım zihnimden bunları. Kafadan kurtuluşu olmadı mı beni fena kurcalıyor bunlar. Sonra gece gece tribe girip birilerine kuruluyorum ki sorma gitsin!