Düşünseli

Kaynak-mesaj-alıcı paradoksu

Selamun aleyküm ihtiyarlar. N’aaaber? Ramazan geldi, biraz durağan bende işler. İşler dediğim hem şu sigortalı-maaşlı olan hem de yaşamsal döngü. Gece 12-1 sularında uyuyup sahura kalkıyorum. 2 saat mis gibi uyku çekmeme rağmen, sahurda yatıp aldığım 6 saatlik uyku bana dengesizlik getiriyor. Gün boyu esniyorum. Hayır beni tanıyanlar bilir, ben daima esnerim ama onun şu an konumuzla hiç alakası yok…

E diğer işe gelecek olursak da magazin Ramazan ayında ne kadar hızlı olabilir ki dememiz yetiyor. İş demişken, geçen bi’ habere falan mı ne giderken yolda aklıma geldi birden. Ne geldi diye soruyorsun, biliyorum. Yaklaşın; anlatıyorum…

Gülümsemek üzerine…

Adeti oldu artık buranın böyle giriş; selamun aleyküm… Nasssınız? İzin günümde evde boş boş vakit geçiriyorum ben de n’aaapim… Gün içi aktiviteler boş olsa da aslında kafa dolu. Birkaç şey takıldı kafama, cidden merak ettim. Bugüne kadar YouTube kanalları gibi sizlerden yorum, beğeni, geri bildirim vs. hiç istememiştim. Sanırım bu yazıda merakımı gidermek ve sorunları görebilmek adına böyle bir şeye başvurmam gerekecek. 2012 yılından beri, 6. yılı dolacak blogun, namütenahi bir şekilde bana katlanıp yazılarımı okuyorsunuz. Daima sizlerden gelen bir şey olmadan, kafama dank ettikçe yazdım. Ama bu sefer sizlerden bu yazıyı okuduktan sonra kendiniz için biçtiğiniz bir pay varsa benimle paylaşmanızı rica ediciiim. Neticede 3-5 avuç insan takılıyoruz burada, sizlerin de beni kırmayacağını düşünüyorum…

Askerlik Hatırası – 1

Ssselamun allleyküm! N’aaabıyonuz? Ben mesela bu satırları yazarken ofiste çalışıyorum. Daha doğrusu mesai saati içerisinde olduğum için çalışıyor görünüyorum. Malum Miraç Kandili, mübarek olsun, magazinsel mevzular dinlendiriliyor… İş falan erken bitince dedim unuttuğum bi’şey vardı, ona bi’ el atayım. Başlıktaki “1” konusu ise muamma ama enazından acemilik ve usta birliği olarak ayırsam bile 2 yazı çıkar ki bence çıkmalı. Biliyorsunuz beni, çok konuşan ama az yazan biriyim. Yazılarla sıkmayayım sizi…

Bu yazıyı 1 ay önce yazmış olsam biraz daha anlamlı olurdu da şu sıralar da bir yıldönümü geçmek üzere. 14 Nisan da yemin törenimizin 1. yıl dönümü. Acemiliğe başlayalı zaten oldu, ustaya adım atalı da 1. yılı dolduruyor. Zaman ne çabuk geçiyor be. Neyse…

La Casa de “Blog”

Selaaamun aleyküüümmm… Otobüs kapısı misali besmele çeken teyzeler gibi “Bisssmillah…” diyerek başladım bu yazıya. Hoşgeldiniz sayın eski ve yeni dinleyenler… Gördüğünüz üzere 8 Ağustos 2016’dan bu yana hiçbir şey yazmamışım. Mikemmel bir tablo diyemiyorum şelale sever dayımız gibi… Beni -siz eskiler- bilirsiniz, yazıya girmeden önce Allah’ın selamını verir öyle başlarım. Selamı verdik, sıra özette. Spoiler veriyorum; bu yazıda malum dizi hakkında bir gram bir şey bulunmamaktadır. Neden bu başlığı attın yavşak diye soranlarınız olacaktır. Yavşak diye sormazsanız iyi de… Neyse; son günlerde ota boka bu isimli konseptler yaptıkları için bu geldi aklıma. 19 ay sonra bloga ilk defa yazı yazıyorum ne başlığı atabilirim diye düşünemedim haliyle. Olsa olsa ihanet senaryosu olur. Nitekim biliyorsunuz ki burası benim için evlat gibiydi. Kah ağladık, kah güldük. Kah sevindik, kah ihanete uğradık. Birincilik alıp ödülle de taçlandırdık. Amma velakin ben burnu doğrultamadım son yıllarda işte…

Yalan söyleme bana…

yalan-adamSelamun aleyküm! Aleyküm selam demişsinizdir inşallah, ayıp yahu Allah’ın selamını verdik. N’aaabıyonuz? Ben karışık. O değil de şey, ben mezun oldum biraz. İzmir’deki zahmetli üniversite öğrencilik hayatım son buldu. Bursa’ya döndüm. Özüme sözüme döndüm, doğruyu yanlışı gördüm; aslan gibi geri döndüm! Son yazının üzerinden aşağı yukarı 2 ay geçmiş. Son yazı dediğim de şu kafamdan geçenleri yazdığım yazı. O kadar çok şey birikti ki… Arka arkaya eklesem hepsini buradan köye yol olur misali. Anlatabilecek miyim ondan da emin değilim ya; neyse…

Bardağın dolu olmayan dolu tarafı…

iyiyse-hediyen-kotuyse-tecrubenİyi değilim. Siz iyisiniz, aslında halimize bin şükür. Ben de iyiyim. Ama mental olarak bitik haldeyim. Öyle yoruldum ki, köye yerleşme fikri bile ağır geliyor. Dinlenmek bile yorucu bir eylem halini alıyor. Bugün 330 km yol teptim Bursa’dan İzmir’e. 245 km boyunca hiç durmadım. Affedersiniz çişimin geldiğini bile anlamamışım. Çaktırmayın, işime gelmiyor… Ama durdum. Zor da olsa o 10 dakikalık molayı verdim. Diyorum ya, gerçekten halimize bin şükür. Ama bu biraz şımarıklık. Daima iyisini isteme arzusu ufak kötülükleri bile gözümüzde büyütüyor. Özümüze dönme ümidiyle…