İyilik yapıp attığımız denize işemeseler bari…
Yaz yaz yaz bi’ kenara yaz bütün sözlerimi diyemedim kendime son birkaç aydır. Aklıma gelen ne varsa hiç not almadım. Normalde ya konu başlığı dank ederdi kafama ya da güzel bir resim bulur onu kaydederdim bilgisayara. Sonra da başlardım parmakları klavyeye vurmaya. Avareye estirir idim yani, bilirsiniz…
Hal böyle olunca yazamadım, içimde birikti. Yeri geldi bana değer veren eşe dosta anlattım da akıttım zihnimden bunları. Kafadan kurtuluşu olmadı mı beni fena kurcalıyor bunlar. Sonra gece gece tribe girip birilerine kuruluyorum ki sorma gitsin!
Yaş daha 20’nin ilk basamaklarında iken saçlar ihtiyarlıktan hallice. Hayat yoruyor diyorum ne derdin var sanki diyorlar. Dert olmasına gerek yok ki. Şükür Allah’a; milyarlarca insandan daha tasasız, dertsiz ve güzel hayatım, hayatımız var fakat her şey yemek, aşk, iş, para demek değil ki…
İlkokuldan beri bilgisayar üzerine uğraştığımdan olsa gerek; herkes beni bi’ hayli bilgili sanıyor. Fakat biri bana bir şey sorunca ya da benden bir şey rica edince bilmediğim şeyse şayet gidip araştırıp yardımcı olmaya çalışıyorum. Ondan iki dakika önce ben öğrenip, indirgeyerek karşımdakine anlatıyorum. Hiç yapamayacağı şeyler oluyor bazen, ben yapıyorum. Ödevi oluyor, kendi işi oluyor ya da kişisel bir meselesi oluyor; ben hallediyorum. Samimiyet duygusu tamamen. Bir de benim iyimserliğim sanırım, yani öyle diyorlar. Ama bununla sınanmam, bunun suistimal edilmesi falan hiç hoş değil be; valla…
Mesela sen; sen de bir düşün. Suçlayarak değil, aklını kurcalayarak. İhtiyacın olduğunda hiç yetiştim mi imdadına? Bir şeyin olduğunda sohbetindeki iki cümlenden bunu anlayıp, bir şeyin var mı diye sorup sana destek oldum mu? Olup olmamamın önemi yok. Peki olduysam şayet; sen yeteri kadar beni ya da sana yardımı dokunan başka birini düşündün mü bu denli? Hayır beni düşünen, yardımıma gelen birileri olsa eminim bu kadar derdim, sıkıntım ya da iç karartım olmazdı herhalde. Yani ben öyle düşünüyorum en azından.
Ne bileyim, kendi hayat akışına kapılıp gidiyor olabilirsin ama benden her yardım istediğinde ben koşuyorsam sana, yanında olamadığım zaman da bana içten içe kızabiliyorsan; sen de bana gel bağzı bağzı… Karşılık olsun diye değil. Öyle olursa ben istemem zaten. Sadece düşünceli davran. “Karşımdaki de insan. Hatta benim eşim, dostum, arkadaşım, kardeşim; vardır bi’ sıkıntısı belki. Bi’ konuşayım, bi’ gül cemalini göreyim de iki lafın belini kuralım” diyebil yani.
Benden bir iş istediğinde, bir şey rica ettiğinde ne için istediğini de söyle mesela. Yaptığım iş sana çok para kazandırabilir ya da seni o an çok kritik bir durumdan kurtarabilir. Sana getirisinde gözüm yok ama neyin ne olduğunu, ne için olduğunu senden duyayım. Başkalarından değil. Karşılığında da bir kuru teşekkür, ufak bir hatır bile onore eder insanı. Sessiz teselliler iç burkar sadece.
Ya işin özü bencil olma. Karşındaki sana ne kadar bencil ise ona o kadar ol ya da. Dediğim gibi, iyiliğe iyilikle karşılık ver diye değil bu. Karşındaki arkadaşın, kardeşin, eşin ya da dostun. Senin ona duyduğun ihtiyaç kadar emin ol o da sana ve senin gibi arkadaşlarına, eşlerine, dostlarına, kardeşlerine ihtiyaç duyuyor.
P.s: Sadece saygı. Başka bi’ şey değil…