Kaynak-mesaj-alıcı paradoksu

N’aaaber? Bu yazı aslında 6 sene önce yazıldı. Benzer şeyleri tekrar yazmak yerine, yazıyı günümüz durumuna ve düşüncelerime uygun şekilde revize etmek istedim. Bazı önemli kısımlar hala geçerliliğini koruyor nitekim. İlk halindeki girizgahta “biraz durağan bende işler, işler dediğim hem şu sigortalı-maaşlı olan hem de yaşamsal döngü” demişim. Şükür, hayatıma dair köprünün altından çok sular aktı, ama durağanlık da yer yer ata sporu gibi oldu. Eser miktarda durağan yaşamaya devam anlayacağınız.

Yazının başlığını ve ana hatlarını, muhabirlik yaptığım dönem bir habere giderken ortaya atmışım zihnimde. O günü tam hatırlamasam da, yazıyı revize etmeye devam ettikçe zihin sarayımdan bir şeyler önüme gelecektir. Zihin sarayı kısmına aklınız takıldıysa ona da başka bir yazıda değineyim. Şimdi; aklına ne geldi diye soruyorsun, biliyorum. Yaklaşın; yeniden anlatıyorum…

Yürürken o an kafama bi’ şeyler dank eder. O yüzden yazıların altında “kafama dank ettikçe burada bi’ şeyler karalıyorum” yazar. Sanılmasın burada ciddi bir iş yapmıyorum, sadece laylaylom takılıyorum. Bir ciddiyet var ortada, evet. Ama ben bunu stabil hale getirmedim. Ciddiyet kısmı ise yazıların kaynağı. Hislerim, duygularım ve yaşantım. Kaynak demişken konuya girelim artık.

* * *

Yürürken öyle sorguluyorum yine bir şeyleri. Neredeyse herkesin şikayetçi olduğu bir konu geldi aklıma. Şu an olmuyorsanız bile siz de bi’ ara şikayet etmişsinizdir bu durumdan ya da edecek noktaya geleceksinizdir. Feleğin sillesi misali, herkes yiyor sanırım bi’ kere bunu.

* * *

İnsanlar ikili ilişkilerde daima bir beklenti içerisinde olur. Çünkü niye olmasın? Ama mesele biraz da karşımızdaki insanda bitiyor değil mi? Öyle öyle. Alıcının güzel bir mesaj talebi var. Bu mesajı oluşturacak kaynak da hazır. Ya mesaj? Her elin hamuru bir olmaz. Bizim almayı beklediğimiz mesajı o kaynak sağlayabilecek mi acaba? Ya da kanallar senkronize olabilecek mi? O yüzden ikili ilişkilerde, beklenilen mesajın aslında önce hangi kaynaktan ve nasıl bir yolla geleceğini belirlemek gerek. Sonra mesajı o bulgulara göre kabul ederek ilk adımı atar ve doğru bir ilişkinin sırrını elde edebiliriz sanırım. Sır olmasa da en azından doğru bir ilişkiyi yürütmenin yoludur bu. Mesaj beklentinizi, kaynağına ve kanalına göre belirlemek nitekim hayat kurtarır. Ancak bu demek değildir ki daima biz beklentiyi revize edeceğiz. Mutlu ilişkide orta yolu bulmanın bir adımını böyle atacağız, sonra sıradaki adımlara geçeceğiz.

* * *

Derinlemesine bile olmadan incelediğimizde; temel sorunun beklentilerin boşa çıkması olduğu aşikar. Paradoks başlığını atmamın sebebi de o. Görünüşte her şey doğru ama bi’ yerde çelişki oluşuyor ve iş terse düşüyor. Her şey doğru ise sorun nereden çıkıyor? Sorun varsa, bize doğru gelen şeyin adı ne?

Siz siz olun işler istediğiniz gibi gitmiyorsa en azından “çabaladım” diyebilmek için beklentilerinizi karşınızdaki insana göre ayarlayın. Bunu da sevginize değeceğini düşündüğünüz o kişi için yapın. Çünkü gerçek sevginin altında insanların suretleri değil kalplerde bıraktıkları izler yatar.

Özetle; iki aşığın tek derdi mutlu olmak olmamalı…


P.s:
Aşık olduğun insanla kavga etmeyi bile sevmelisin. Yaşanan zorluk, onunla göğüs gererek güzel gelir aşık insana. Ve daha bir sürü şey…