ask-karin-doyurmaz

Kendimiz biriz, kendimize yeteriz. Çok güzel. Nereye kadar? Başka biri çıktığı zaman karşımıza, o hayatımızı alt üst eden kişi hani; ikinci arayışına girmiyor muyuz? Daha doğrusu artık onu bulduktan sonra arayıştan ziyade ona sahip olma, onu sahiplenme duygusuna girmiyor muyuz? Hiç derdimiz yokmuş gibi bir de ikincinin tasasını, yükünü sırtlanmaya çalışıyoruz.

İki olmak mecburiyet gibi geliyor bana. Bir geç aynanın karşısına. Bak kendine. Her ayak parmağından ikişer tane var, ayağından iki tane var, elinden iki tane var, elinin her parmağından ikişer tane var, iki memen var, iki kulağın var, iki gözün var, iki burun deliğin var. Dişlerin bile alt ve üst olarak iki sıradan oluşuyor. Hatta ve hatta genelde oturduğun ama arada beyin olarak kullandığın poponda bile iki lop var. Düz mantık bakarsan vücudun tam simetrik be kardeşim! Senin neden bir ikinciye ihtiyacın olmasın?

Emek olmadan yemek olmaz derler ya, zahmet olmadan da rahmet olmaz falan; zorlanmalıyız oğlum! Yaşamda sefa süreceksen biraz da olsa cefa çekeceksin. Aşkı yaşayacaksan, koşacaksın birilerinin peşinden. Fırsatını yaratmaya çalışacaksın en azından. Ya tam olacaksın ya hiç olmayacaksın. Ama yalnızlık Allah’a mahsus be oğlum…

İyi hoş, bulduk ikiyi diyelim. Böldük kalbimizi, sevgimizi. Verdik ona aklımızı, fikrimizi. Ya sonra? Kalacak mı bakalım hep bizimle. O da verecek mi tüm benliğini bize. Sevecek mi en az bizim kadar ya da ne kadar dayanacak acaba ilgiye, sevgiye. Kız milleti bu arkadaş. Her seferinde iyisini istiyorlar. Fazlasını verirsen de tepene ediyorlar senin. Bununla ilgili bir fıkra okumuştum, onu anlatayım size:

Kadınların gidip kendilerine koca seçebilecekleri bir erkek mağazası açılmış. Mağaza 5 katlıymış. Bir üst kata çıkıldıkça erkeklerin nitelikleri de yükseliyormuş. Mağazada sadece tek bir kural geçerliymiş: Herhangi bir katın kapısından içeri giren kadın, o kattan alışveriş yapmak zorundaymış. Eğer bir üst kata çıkmak isterse, tekrar aşağı katlara inemiyormuş.

Bir gün, bir grup kız arkadaş kendilerine koca seçmek için mağazaya gitmişler. Birinci kat kapısında “Bu kattaki erkeklerin çalışacak bir işleri var ve çocukları da severler.” yazıyormuş. Kızlar yazıyı okuyunca demişler ki, “Eh, hiç yoktan iyidir, ama bir de üst kata bakalım.” İkinci kata çıkmışlar. Kapıda “Buradaki erkeklerin iyi bir işleri var, çocukları çok severler ve son derece yakışıklıdırlar.” yazıyormuş. Kızlar merak etmiş, “Hımm, hiç fena değil. Ama üst katta ne var acaba?” Üçüncü kata çıkmışlar. Kapıda “Buradaki erkeklerin çok iyi birer işleri var, çocukları severler ve son derece de yakışıklıdırlar. Ev işlerine de yardım ederler.” yazıyormuş. Kızlar kendi kendilerine sormuşlar, “Yok artık! Çok etkileyici! Dördüncü katta ne var acaba?” Merak edip dördüncü kata çıkmışlar. Kapıda “Buradaki erkeklerin işleri çok iyi ve çocukları çok severler. Gayet yakışıklı olup ev işlerine yardım ederler. Ayrıca son derece romantiktirler.” yazıyormuş. Kızların merakı daha da artmış ve kendi aralarında tartışmaya başlamışlar, “Aman Allah’ım! İnanılmaz değil mi? Bir üst katta bizi neyin beklediğini bir düşünün!”

Meraklarını yenemeyen kızlar pespembe hayallerle beşinci kata çıkmışlar. Beşinci kat kapısında ise onları bir yazı bekliyormuş: “Bu kat boştur ve sadece kadınları memnun etmenin mümkün olmadığını kanıtlamak için konmuştur. Çıkış sol taraftadır. Umarız merdivenlerden inerken yuvarlanırsınız!

Bir durum anca böylesine bir komedi diliyle özetlenebilirdi. Hatta bir durum demeyeyim, bu durum demek daha doğru olur. İnşallah üst kata gitmezler, diyeceğim ama giderler be usta! Onlar dayanamazlar buna. İstedikleri hep başka şeyler. Cem Yılmaz diyor ya hani, yerçekimsiz ortamda çilek yiyeyim ama muz tadı versin, o misal işte. Ya-ra-na-maz-sııın! Koy ver gitsin sen iyisi mi. Boşveeer!

P.s: Aşk sıradan bir yemek olsaydı, kadınlar her gün ıstakoz yemek isterlerdi.