düsünceOturdum balkonuma, sahura kadar ‘ramazan hangover‘ı yapayım dedim. Ne olacak canım, çekirdek kola falan. Kolası eksikti bu akşam, ben de Bursa manzarasına nazır balkonumda mis gibi Uludağ havasıyla takılayım dedim. Keyif sürerken bir yandan da güzel müzikler dinliyorum. Sonra aklıma blog geldi. Böyle ortamda insanın yazası gelir, ben niye yazmıyorum lan? diye düşündüm kendi kendime. Tabi, hemen aklımıza böyle efkarlı ya da hüzün, sevgi, aşk yüklü şarkının eşlik edişiyle ipe boncuk dizer gibi kelimelerin satıra dizileceği geliyor değil mi? Thrift Shop dinleyip çekirdek çitleyerek yazıyorum buraya işte. Her şey tamamdı, bir sendin noksan dedim birden. Ne yazıcaktım lan ben? Düşündüm, düşündüm bir şey bulamadım. Sonra dedim ki “ne biliyoruz lan biz?“… 

İşler Güçler‘in çok meşhur bir sahnesi var. O sahnede şöyle anlatılır mesele: Sevdiğin kadın seni bırakıp gidiyorsa çok kötü şeyler olur. Bir erkek severken gardları düşüktür. Bir kadının burada yapabileceği en basit, en berbat, en korkakça tavır gitmek olur. Bu da gardları düşük adama vurmak gibi bir şey işte. Bir erkek severken gitmek nedir? Unutabilecek miyiz sanıyorsunuz siz? Erkek de değil, adam. Biz severken sözümüzle belirtmeyiz bunu. Kalbimize adınızı kazırız. Siz giderseniz o yara kanar, o yara kan bağlar. Bir süre sonra kabuk tutar evet, yara kapanır. Ama izi kalır. Gitmeyin ulan. Bir kere de gitmeyin. Ahmet Kural‘ın da dediği gibi; “Şu hayatta bir de benim istediğim olsa ne olur lan? Beddua falan mı aldım oğlum ben? Gerçi onu da beceremedik ki la…”

Bana her seni seviyorum deyişin, bir kalp masajı misali. Ama bunu bir de sen anlasan be güzelim… Sana en başta da söyledim, o kalp öldü artık. Miladını doldurdu. Sen ne dedin? Hoşlanmak kalbi diri tutar. Ya sevmek? Sevmek kalbi yaşatır, sevilmek ona nefes aldırır. Niye hayata döndürmüyorsun beni? Niye sudan çıkmış balık gibiyken, hayatımı sadece sana adayacak iken beni elinin tersiyle nazikçe itiyorsun?