Selamun aleyküm! Nasılsınız ey cemaat-i müslimin? Biliyorum, uzun bir zamandır yine yoktum. Kafama koyduğum şeyleri yapmak konusunda bazen aylar, yıllar kadar gecikebiliyorum. Ama işte meşgale var diye hep. O meşgaleler zaten kafaları pırıl seviyede tuttuğu için buradaki terapiye ihtiyaç kalmıyor gibi bir durum ortaya çıkıyor. Öyle olunca biliyorsunuz ki yazı yazamıyorum. Yani az çok anlamışsınızdır artık buraya yazı yazmak için gelme sebeplerimi. Gündem yoğunsa ben buralara çok yakınımdır… Çok dağılmadan, lafı da çok uzatmadan konuya dönelim. Bilirsiniz, tarz olarak genelde gördüğü ya da işittiği şeyi konu belirleyip yazan biriyim. Bir arkadaşımla dertleşirken söylediği bir cümlenin rüzgarı attı beni buralara. “Zor ya insan ilişkileri. Bi’ de herkes kendi olamıyor…“
Etiket: meşk
Selamun aleyküm. N’aptınız? Sıkılmaya devam mı? Yalnızlık da tıkırında gidiyor dimi? Evet evet, her şey sıradanlığında ilerlemeye devam ediyor. N’apalım ihtiyar, yaşam bizim onu da mı yaşamayacağız?
Final haftası gelip çatmış üzereyken ben yine işsizliğin her türlü dibine vurdum. Geziyorum, tozuyorum hem de umarsızca. 5 sayfa araştırma haberi yazacak, en az 20 fotoğraftan fotoğraf öyküsü oluşturacak, gazete incelemesi yapacak ve web sitesini tamamlayacak olan ben değilmişim gibi. Üstüne üstlük bir de 5 sınava çalışacak olan… Hayat bi’ garip dostum!
Selam ihtiyar. Biliyorum, fazla yazmıyorum bu aralar. Malum final haftası ve sömestr tatil telaşı girdi araya. Aksattım epey ama haklı sebepler işte. Kahrolsun bağzı finaller, n’aparsın! İşte yine aynı, karavanaya kurşun atıyoruz. Allah daha da düşürmesin. Zat-ı muhterem konu derin epey. Müzik açıyor kafamı, döküyor parmaklar gerekenleri ince ince…
Hayatta karşımıza çıkan her şey bir şans gibi. Birini kaçırdık mı ister 3 saniye geçsin, ister 3 yıl; ama bir tanesi daha geliyor sanki karşımıza. Sabredip beklemek gerekir sanırım da işte o sabırdan bende yok be mirim. Bu sebeptendir her şansımda çok çabalayışım. Çok çabalamaktan da batışım. Öyle bir batış ki sorma gitsin! Çivileme atlasam bu hayat denizine öyle batamazdım. Rahatça, usul usul…
Hababam Sınıfı’nda bir sahne vardı. Hafize Ana Tarih hocasıydı ve torpilli sanılan Ahmet’e şaka yapılacaktı. Şaban orada sözlü için ayağa kalktı ve hiçbir şey diyemedi. Kaldı sadece öyle. İşte bu yazıya başlarken öyle kaldım. Klavyeye götürmeye çalıştım ellerimi, Kemal Sunal’ın o sahnedeki el hareketleri belirdi gözümde birden. Çünkü aynısı ben yapıyordum. Çaresizdim…
İçim öyle dolu ki, öyle anlatasım var ki bir şeyleri; nereden başlayıp neyi nasıl kime anlatacağımı bilmiyorum artık. Anlatmamın sonuçlarını bile kestiremiyorum. Düşünsene, böyle bir karmaşa içerisindesin. Her an etrafında 5N1K var. ÇILDIRIRSIN! Kendi kendine bile düşünemiyorsun yeri geldiğinde. Hislerin bile engelli. Destek alması gerekiyor kalbinin dilini kullanabilmesi için. Olmuyor. Başarabilirsin ama yeterli gelmiyor. Aşk, sevgi, birliktelik tabirleri neticede. Tekel değiller, 2 kişi gerek. Sen yetemezsin aslaaa!
Oturdum balkonuma, sahura kadar ‘ramazan hangover‘ı yapayım dedim. Ne olacak canım, çekirdek kola falan. Kolası eksikti bu akşam, ben de Bursa manzarasına nazır balkonumda mis gibi Uludağ havasıyla takılayım dedim. Keyif sürerken bir yandan da güzel müzikler dinliyorum. Sonra aklıma blog geldi. Böyle ortamda insanın yazası gelir, ben niye yazmıyorum lan? diye düşündüm kendi kendime. Tabi, hemen aklımıza böyle efkarlı ya da hüzün, sevgi, aşk yüklü şarkının eşlik edişiyle ipe boncuk dizer gibi kelimelerin satıra dizileceği geliyor değil mi? Thrift Shop dinleyip çekirdek çitleyerek yazıyorum buraya işte. Her şey tamamdı, bir sendin noksan dedim birden. Ne yazıcaktım lan ben? Düşündüm, düşündüm bir şey bulamadım. Sonra dedim ki “ne biliyoruz lan biz?“…