Etiket: aşk

Tam ortasındayım; varlığınla yokluğunun…

varligin-yoklugunTürkiye’de çok az kişinin şarkı sözleri beni etkiler. Bu kişilerden ikisi var ki can evimden vururlar. Biri rahmetli Aysel Gürel, diğeri ise Sezen Aksu. Türkiye müzik piyasasında çoğu sanatçının seslendirdiği şarkıların sözleri, yer yer müzikleri bu iki dev isme ait. Aysel Gürel’den Firuze tamamen içimi okuyan, beni bana şarkıyla anlatan bir şarkı gibi geldi. Sözlere ilk başlarda dikkat etmesem de o tınısı yetti bana. Aynı şekilde sözleri Sezen Aksu’ya ait olan Hakim Bey şarkısı da Mehmet Erdem’in sesinden hoş geliyor kulağımıza. Ama orada iki dize var ki, tam hislerime tercüman olacak cinsten…

Sussan olmuyor, susmasan olmaz;

Dil dursa hakim bey, tende can durmaz…

Aslında biz hiç iyi değiliz…

dertli-insanMerhaba sayın dinleyen. Evet, hayli uzun zaman oldu yazmayalı. Yazacak şey olmamasından değil, kafamı toparlayamamış olmamdan. O kadar çok fazla şey yaşadım halbuki. Ama bir çizgim vardı bu blogda. Kişisel blog olmasının ötesinde ruhumu ve kafamı dinlendiriyordum burada. Yine öyle olacak. Günah çıkartır gibi dökeceğim içimi. Belki yine bir nebze de olsa kendini bulursun.

Aslında biz hiç iyi değiliz diyorum, biz dediğimde de benim kafadan olan bizlerden bahsediyorum. Acıyı bilen, acıyı tattığında sudan çıkmış balığa dönmeyen bizler. Her duyguyu yaşamış insanlarız biz. Kimisi gelip çok sevmiş, el üzerinde tutmuş; kimi de gelip ağzımıza sıçmış, itin götüne sokup çıkartmış. E işler çok uzun süre kötü gidince de kötüye endekslemişiz kendimizi. İki dakika güzel anımız olsa, hoş dakika geçirsek şüpheye düşeriz. 

Cesaretten bir adım sonrası; aşk!

cesaret-ve-askNasılsınız ihtiyarlar? Biliyorum, arayı açtım biraz. Yazacak vakit yok, yazacak konu varla yok arasında. İlk fırsatımda yazmaya sözüm vardı kendime. İzmir’deki yeni evimizin temizliği 2 gün fena hırpaladı beni ve yarısı bitmedi bile. Bu akşam kıçım yer gördü de dinleniyorum adam akıllı. E durmuyorum, yazıyorum. Yazdıranlar sağ olsun babacım!

Bu yazımda esin kaynaklarım oluyor demiştim. Bu seferki o yazıma yorum yapan bi’düşün, yani Aycan! Hatun yazıyor arkadaş. Cana yakın, sevecen, cimcime bi’ insan. He blog konusunda beni bi’ o kadar da içten içe teşvik eden de o yani. WordPress kalp Aycan diyorum başka bir şey demiyorum. Yaptığı temalar falan hep şaheser. Ve tamamen el işi, hanımeli yani. Önünde eğilirim be kızım nesin sen diyorum bazen. Bi’ de çok seviyorum kendisini, çünkü bloguma ondan başka yorum yazan yok! 😀

Küstün mü sen canım benim?

aska-kusmekGün geçmiyor ki ben yine bir yazı yazmak istemeyeyim, yazmayayım… Yine dizi izlerken geldi aklıma. Yine konuşacağız aşk, erkekler ve kadınlar üzerine. Her zamanki gibi aşk görünce saçmalayıp gö*ü başı dağıtıyoruz işte. Şaşırmıyoruz buna tabi ki…

Bugün bir şey okumuştum. Kalp beynin önüne geçiyor ibaresi dikkatimi çekti. Öyle değil mi sizce de? Yani bi’ yerden sonra onunla düşünmeye başlıyorsun. Onun kararları doğrultusunda hareket ediyorsun. Vicdanınla ve duygularınla yönetiyorsun kendini, öyle çözümlüyorsun her işini. Yaptıkların doğru mu yanlış mı orası büyük tartışma meselesi olur. Doğru olan senin kalbindeki, içindeki ferahlıktır aslında. Yanlışın azabını deden değil sen çekeceksin değil mi? Başını o yastığa koyduğunda düşünecek tek şeyinin saydığın koyunlar olmasını istiyorsan vicdanını her daim rahat tut kardeşim…

Hayatta neler kaçırıyoruz?

joshua-bell-metroda-kemanSabah yataktan kalkar kalkmaz oturdum bilgisayarın başına. Öncesinde ayılana kadar telefondan baktım bir sosyal medyaya, ne var ne yok diye. Facebook anasayfamda gezinirken liseden çok değerli bir hocamın paylaşımını gördüm ve okumaya başladım. Hatırladığım kadarıyla daha önce de okumuştum, ancak anlatılan olayın üzerinden 2-3 yıl geçtiği için unutmam olağan. Okuduktan sonra bu olaydan yola çıkarak bir şeyler karalarım belki dedim ve başladım tırmalamaya klavyeyi. Açtım müziğimi de, mis…

Yazıda anlatılan olayı kısaca özetleyeyim. Bizim Şehreküstü istasyonu gibi yoğunluktan ölen bir istasyon olan Washington DC istasyonunda yanda fotoğrafını gördüğünüz arkadaş kemanla 45 dakika boyunca 6 farklı Bach eseri çalmış. Eserler de oldukça çetin ceviz türden. Binlerce insan işe yetişme telaşından dolayı önünde durup dinlememiş bu adamı. Ara ara duranlar olmuş ki onlar da 3’er dakika ancak durabilmişler. Bazı çocuklar annelerine aldırış etmeden dinlemek istemişler, ancak annelerinin iş güç telaşına onlar da kapılmış olacak ki çekiştirmelere maruz kaldıktan sonra oradan ayrılmak zorunda kalmışlar. Bu süre zarfında toplam olarak 6 kişi çok kısa süre durarak, 20 kişi ise hiç durmadan yoluna devam ederek adama bahşiş vermişler. O günün hasılatı 23 dolar olmuş. Çalmayı bitirdiğinde her yeri sessizlik kaplamış ve kimse bitirdiğini anlamamış. Alkış da yokmuş üstelik. E ne var bunda? diyeceksiniz. Gelin devam edelim ön yargılarımızı kaldırarak.

Kim lan bu hayatımın kadını?

yuzuk-hayatimin-kadiniSon zamanlarda vaktimi gündelik işlerimin dışında kendime bu soruyu sorarak geçiriyorum. Kim lan bu hayatımın kadını?

Gündelik işlerimi uyku, yemek, günde -kesintili bir şekilde- +12 saat bilgisayar (dizi, tasarım, blog, müzik, sohbet) olarak belirteyim öncelikle. Evdeyim neredeyse her gün. Aklıma geldikçe de bunu düşünüyorum işte. Kim acaba, şu an kimle birlikte, sevgilisi var mı, evliyken bile unutamayacağı birisi oldu mu hayatında falan. Nasıl biri olacağını bile düşünüyorum ama kafamda asla biri canlanmadı.

Beynime pelesenk olmuş fikriyat hala duruyor. Her ne kadar fazla kafa yorsam da şu “hayatımın insanı” meselesinde kendi öz düşüncemden öteye geçemiyorum. Hani derler ya, herkesin kısmeti karşısına çıkacak diye. Benimkine kesin araba falan çarpmıştır, bi’ gelemedi salak! Evet, işte düşüncem bu eğik yazı sayın dinleyen. Bence sen şimdi diyorsun ki aga bu neyin kafası?