Selaaamun aleyküüümmm… Otobüs kapısı misali besmele çeken teyzeler gibi “Bisssmillah…” diyerek başladım bu yazıya. Hoşgeldiniz sayın eski ve yeni dinleyenler… Gördüğünüz üzere 8 Ağustos 2016’dan bu yana hiçbir şey yazmamışım. Mikemmel bir tablo diyemiyorum şelale sever dayımız gibi… Beni -siz eskiler- bilirsiniz, yazıya girmeden önce Allah’ın selamını verir öyle başlarım. Selamı verdik, sıra özette. Spoiler veriyorum; bu yazıda malum dizi hakkında bir gram bir şey bulunmamaktadır. Neden bu başlığı attın yavşak diye soranlarınız olacaktır. Yavşak diye sormazsanız iyi de… Neyse; son günlerde ota boka bu isimli konseptler yaptıkları için bu geldi aklıma. 19 ay sonra bloga ilk defa yazı yazıyorum ne başlığı atabilirim diye düşünemedim haliyle. Olsa olsa ihanet senaryosu olur. Nitekim biliyorsunuz ki burası benim için evlat gibiydi. Kah ağladık, kah güldük. Kah sevindik, kah ihanete uğradık. Birincilik alıp ödülle de taçlandırdık. Amma velakin ben burnu doğrultamadım son yıllarda işte…
Selamun aleyküm! Aleyküm selam demişsinizdir inşallah, ayıp yahu Allah’ın selamını verdik. N’aaabıyonuz? Ben karışık. O değil de şey, ben mezun oldum biraz. İzmir’deki zahmetli üniversite öğrencilik hayatım son buldu. Bursa’ya döndüm. Özüme sözüme döndüm, doğruyu yanlışı gördüm; aslan gibi geri döndüm! Son yazının üzerinden aşağı yukarı 2 ay geçmiş. Son yazı dediğim de şu kafamdan geçenleri yazdığım yazı. O kadar çok şey birikti ki… Arka arkaya eklesem hepsini buradan köye yol olur misali. Anlatabilecek miyim ondan da emin değilim ya; neyse…
Türkiye’de araç kullanımı ciddi bir problem teşkil etmekte. Artan trafik kazaları, alkollü araç kullanımı ve trafik cezalarının yanı sıra motosiklet sürücülerinin yaşadığı sıkıntılar ciddi artış göstermekte. Binek araç sürücülerinin yollarda yok saydığı motosiklet sürücüleri, her gün onlarca kazadan kıl payı kurtuluyor.
Şehirleşmenin artmasıyla hızlı nüfus artışına paralel olarak trafikte de araç sayısı çoğalıyor. Özellikle büyük şehirlerde tutkunlarının yanı sıra trafikten kurtulmak isteyen çoğu kişi motosiklet kullanmayı tercih ediyor. Motosiklet tehlikeli bir taşıt olarak nitelendirilse de aslında yayaları ve trafiği rahatlatan, binek araçlara oranla çevreci bir ulaşım aracı. Ne yazık ki bu durumun aksine olaylar yaşanmakta.
Masumane değil mi resim? İki çocuğun saf, berrak ve karşılıksız sevgisi. Bu dünyada eşi benzeri pek olmayan, yer yer varlığını yitiren bir kavram oldu artık aşk. Aşktan kasıt tabi ki saf ve karşılıksız olan sevgi. Karşılık giren her şey zaten kötüleşmiyor mu? Çıkar ilişkisine bürünüyor aniden. Yazık ediyor kendine. Konu neydi, ne yazacaktım inanın hiç bilmiyorum. Yazacak tek adres vardı, gerekenleri söyledik zaten bugüne kadar. Söyleyemediysek de bir sebebi vardır elbet. Bizim bile bilmediğimiz bir sebep… Önemli olan o adresten neler duyduğumuz. Duyamadıysak şayet, o zaman sıkıntı büyük azizim…
İyi değilim. Siz iyisiniz, aslında halimize bin şükür. Ben de iyiyim. Ama mental olarak bitik haldeyim. Öyle yoruldum ki, köye yerleşme fikri bile ağır geliyor. Dinlenmek bile yorucu bir eylem halini alıyor. Bugün 330 km yol teptim Bursa’dan İzmir’e. 245 km boyunca hiç durmadım. Affedersiniz çişimin geldiğini bile anlamamışım. Çaktırmayın, işime gelmiyor… Ama durdum. Zor da olsa o 10 dakikalık molayı verdim. Diyorum ya, gerçekten halimize bin şükür. Ama bu biraz şımarıklık. Daima iyisini isteme arzusu ufak kötülükleri bile gözümüzde büyütüyor. Özümüze dönme ümidiyle…
Merhaba, sayın dinleyen. Nasılsın? Ben mahcubum epey… Dile kolay Aralık 29’dan beri açmamışım içimi. Hadi bloga olan mahcupluğu geçtim, bünyeme yazık. Ama alışıyor ya insan bi’ yerden sonra içine atmayı, ata ata bozuk para biriktirir gibi dertleri yüklenmeyi. Ya kambur oluyor sırtımızda ya da kanguru misali kesemizde taşıyoruz evladımız gibi… Dert de değil asıl şey. Üzülüyorum. Hale üzülüyorum. İnsanların bu iyiliğe, sevgiye kadir kıymet bilmeyen gözlerle bakmasına, ona umarsızca sahip olmasına üzülüyorum. Hak etmeyene verilen, hak edenin es geçildiği bu dünya düzenine kendi adıma üzülüyorum. Özür diliyorum…
Facebook, uzun süredir üzerinde çalıştığı yeni beğen butonu seçeneklerini herkesin kullanımına sunuyor. Butonların devreye girmesiyle artık arkadaşlarınızın gönderilerini beğenmenin yanı sıra farklı duygularla da karşılık verebileceksiniz. Hem mobilde hem masaüstü kullanımda beğen butonuna basılı tuttuğunuzda diğer reaksiyon butonları karşınıza geliyor. Yeni butonlar Türkçe isimleriyle “Beğen, Muhteşem, Hahaha, İnanılmaz, Üzgün, Kızgın” şeklinde yer alıyor. Uzun süredir geleceği konuşulan “beğenmeme” butonunun gelmemesi ayrı bir detay. Sanırım üzgün ve kızgın butonlarıyla bu açık kapanacaktır.
Ssselamun aleyküüümmm ağalar! Nassınız? Ben bilmiyorum nasıl olduğumu… İç güveysinden hallice derler ya; o misal biraz da. Malum, okul bitiyor. Mezuniyet durumu yaklaştıkça sırasıyla askerlik-iş-geçim derdi-eş gibi düşünceler kaplıyor beyinim. Kaplamaktan ziyade, ufaktan kemiriyorlar da. Daha erken ama düşünmeye vakit çok işte. Okul da akşam olunca gündüz ve gece uyumadan önceki evre yetiyor düşüncelere. Bu yazıyı yazma sebebim onlar değil aslında. Sebebi de yok aslına bakarsanız. Sadece yazmadığımı fark ettim, vurdum klavyeye…
Selamun aleyküm! Gelmek demişken, şu yazımı okumama ihtimali olanları varsayıp hatırlatayım; bu aralar Google’dan deli gibi ziyaretçi çekiyor, okuyun! Neyse, gecenin bir vakti sıkılmışlık seviyemin yükselmesi üzerine bir şeyler parçalayayım dedim. Sebebi ziyaret malum o yüzden. Konu bulma hususunda bayağı bir köreldiğimi fark ettim. Nasıl olduysa artık, zorlandım ne yazsam diye düşünürken. Son vizeye geldik, vizeye de 2 gün var ve ben bunaldım. N’apıyoruz, n’apıyoruz; bilmiyoruz, bilmiyoruz… O zaman ben de dedim ki; yollar dodge’un bastır koçum!
Merhaba efenim. Bu konu hakkında bir süredir bir şeyler yazıp video paylaşmayı düşünüyordum fakat bir türlü vakit ayıramadım. Kısmet bugüneymiş. FIFA Puskás Ödülleri 2009 yılında verilmeye başlanmış. Yazımın en can alıcı noktası da bu. Bu bilgiye, 1. olan golleri ararken ulaştım. Benim kafamda oluşan imajı yıllardır düzenlenen bir organizasyon gibiydi ve son 15 yılın gollerini ele almayı planlıyordum. Fakat yanıldım… 20 Ekim 2009 günü pek haz etmediğim FIFA Başkanı Sepp Blatter’in önerisiyle ortaya çıkan bir ödül Puskas. Bulunulan yılın en estetik, en güzel, en şık golünün sahibine veriyorlar ödülü. Ödülün ismi de 1960’lı yıllarda Real Madrid forması giyen, Macaristan Milli Takımı oyuncusu olan efsane forvet Ferench Puskás’tan geliyor. Lafı kısa tutalım ve bakalım ilk yılından bu yana bu ödülü kimler hangi goller ile almış…