Seelamun aleeyküüüm!!! N’aber? Gelmedi sizden bi’ haber… Final dönemi malum, ne kadar iyi olabileceksem o kadar iyiyim ben de, n’olsun. Bursa’da olsam motivasyon tavan yapardı da hep İzmir’in berbat soğuğundan bunlar biraz da. Başıma 1 haftada neler neler geldi bir bilsen… Anlatıyorum, dinle!
Yılbaşı tatili 4-5 gün diye babamdan telefon geldi. Final öncesi moral olur belki diyerek Bursa’ya çağırdı beni. Kafa rahat daha iyi çalışırım sınavlara diye düşünmüş. Yorulmayayım dedim, çalışmazsam da pişmanlık duymayayım dedim. Ta ki salı gününe kadar… Salı günü herkesten kar fotoğrafı gelmesin mi? Orada kafayı yedim ben…
17 Ağustos 1999’da binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği büyük depremin 14. yıl dönümünde Bursa yine sallandı. 21:16:31’de Bursa’nın Gemlik ilçesine bağlı Engürücük köyünde deprem meydana geldi. Bursa merkez ilçelerinde de hissedilen depremin büyüklüğü yapılan açıklamalar doğrultusunda 4,1 olarak belirtildi. Depremin yerin 5,7 km derinliğinde oluştuğu belirtildi. Bir başka 17 Ağustos gününde
Babam gidiyoruz dediğinde 13 yaşındaydım.
Evim diye bildiğim toprakları bırakıp, Türkiye’ye doğru yola çıktık. “Türkçe bilmiyorum ki, okula nasıl gideceğim” diye düşünüyordum. Babamın çok fazla parası da yoktu. Okula gitmek yerine bir fabrikaya girdim. Artık işçiydim.
Yıllar geçti. Ayten’i tanıdım. Hala işçiydim, hayat hala zordu. Evlendik ve üç çocuğumuz oldu. Çocukların hepsi güzel olur da, nedense en küçük olan hep daha farklı bir yere konur ya, işte bizim ufaklık da bir başkaydı. Daha annesinin karnındayken bile rahat durmuyordu. Benim diyen forvet öyle tekme yememiştir, Ayten’in yediği kadar. Yani 9 ay boyunca bir hakem olsa yanımızda, her gün çift sarıdan kırmızıyı yerdi. “Bak hanım, senin oğlun bu gidişle futbolcu olur” demiştim.