riza-kocaoglu-kaybedenler-kulubuİnsan oğlu öyle garip bir yapıya sahip ki… En basitinden ben, her an kendime şaşırıyorum. Beynen ve kalben kendime hükmetmem gerekir değil mi? Bazen bunu yapamıyorum. Kalbimden geçen ve aklımın, mantığımın doğru dediği şeyleri yapmıyorum. Neremle kontrol ediyorum kendimi, kaderimi? İnanın hiç bilmiyorum. Sadece o an nasıl yaşamak geliyorsa içimden öyle yaşamaya çalışıyorum.

Kimi zaman gurur yapıp ağır davranmaya kalkıyorum ya… İşte o zaman en komik olaylar oluyor. Oğlum ben yapamıyorum lan öyle şeyler. Fazla gurur göte vurur bende. Korkarım ağbi bir şey olacak diye. Ters teper belki, olmadık karşılık gelir falan diye korkarım, çekinirim. Karşımdaki insanın nabzına göre şerbet veririm hep. Alttan almaya alışık bir yapım var n’aparsın…

İşte olamıyorum yani. Umursamaz olmayı çok isterdim. Kafama takmayayım falan. Tabiri caizse, İşler Güçler’deki Sadi Celil Cengiz gibi olmayı ve “şimmmdi onlar düşünsüüünnnnn!” demeyi isterdim. Ama nerdeee… İleriden çok geri vites var bende bu durumda. Lafımı yutabiliyor, tükürdüğümü de yalayabiliyorum. “Mesaj atmayayım ya, azıcık merak etsin.” dediğim zaman süre tutun. En az 5 dakika, en fazla 5 saat dayanabilirim. İtelesen bile fazlası olmaz. Bu da benim kişiliğim ve karakterim işte. Atsan atılmaaaz, satsan satılmaz…

Ya arkadaş, ben O’nu sabah 08:00’de uyandırmamı istediği için alarm kurup 07:58’de kalkan, O’nu uyandıran ve sesini duyup uyandığından emin olduktan sonra tekrar uyuyan biriyim. O’na kırgın ve kızgın olduğum halde, O’nun hayatında olmadığım halde ameliyattan kafam güzel çıktıktan sonra daha sedyeden yeni inmişken telefonu elime alıp onu arayıp iyi olduğumu söyleyen biriyim. Ameliyat olup 14 dikiş atılan benim, O’nun araması gerekmez mi? Bu kadar düşünceliyim işte. Umursamaz olamam asla…