Etiket: ilişki

İlişkinin kötü gidişatına işaret eden 7 vak’a

kadin-erkek-iliskisiÖncelikle belirteyim; ilişkiniz varsa kötüye götürmeyin. Hele erkekseniz, karşı cins götünüzden kan alır vallahi! Bu sebeple dengeyi korumakta fayda var. Gözünüzde fazla büyütmeyin de. Akışına bırakın. Değerli biri eyvallah, ama kimse mükemmel değildir. İlişkiler hayatta insana moral veren dönemlerdir bence. Misal, blogda şuan 82 yazı var. Bu 82 yazıyı ben 3 yılda yazmışım. Fakat nereden baksanız 82 yazının çeyreği 3-4 ay süren bir flört dönemimde yazılmıştır. Saymadım ama yakındır yani. Sonra n’oldu? Hayat enerjisi azaldı, meşgale olmayınca bloga da sırt çevirmiş gibi oldum falan filan. Pişmanım tabi. Aslında yine yazardım da asıl mesele ilişkinin hayatımızın her alanında bize bir ivme kazandırması… Neyse gelelim 7 vakaya…

Ve beyin uzaklaşır…

kalp-beyin-loveDüşünüyoruz, o halde varız. Hatta insanız. Gerçi insan bedeninde olan herkes insan değil ya; fazla şaapmayalım o konuyu şimdi. Asıl mesele düşünce sistemimiz biraz da. Neremizle düşünüyoruz? Kaba etiyle düşünenlerin bol olduğu bir dünya zamanında yaşadığımız için alternatifimiz fazla. Bunlar saygı körü insanlar. Bir de gönül körleri var. Asıl meselemiz onlar. Beyinleri yerine kalpleriyle hareket ederler. Ayakları yerden kesilmiş, varlığını tamamen aşık olduğu veyahut kendisine ait hissettiği kişiye adamışlardır.

Hayatta neler kaçırıyoruz?

joshua-bell-metroda-kemanSabah yataktan kalkar kalkmaz oturdum bilgisayarın başına. Öncesinde ayılana kadar telefondan baktım bir sosyal medyaya, ne var ne yok diye. Facebook anasayfamda gezinirken liseden çok değerli bir hocamın paylaşımını gördüm ve okumaya başladım. Hatırladığım kadarıyla daha önce de okumuştum, ancak anlatılan olayın üzerinden 2-3 yıl geçtiği için unutmam olağan. Okuduktan sonra bu olaydan yola çıkarak bir şeyler karalarım belki dedim ve başladım tırmalamaya klavyeyi. Açtım müziğimi de, mis…

Yazıda anlatılan olayı kısaca özetleyeyim. Bizim Şehreküstü istasyonu gibi yoğunluktan ölen bir istasyon olan Washington DC istasyonunda yanda fotoğrafını gördüğünüz arkadaş kemanla 45 dakika boyunca 6 farklı Bach eseri çalmış. Eserler de oldukça çetin ceviz türden. Binlerce insan işe yetişme telaşından dolayı önünde durup dinlememiş bu adamı. Ara ara duranlar olmuş ki onlar da 3’er dakika ancak durabilmişler. Bazı çocuklar annelerine aldırış etmeden dinlemek istemişler, ancak annelerinin iş güç telaşına onlar da kapılmış olacak ki çekiştirmelere maruz kaldıktan sonra oradan ayrılmak zorunda kalmışlar. Bu süre zarfında toplam olarak 6 kişi çok kısa süre durarak, 20 kişi ise hiç durmadan yoluna devam ederek adama bahşiş vermişler. O günün hasılatı 23 dolar olmuş. Çalmayı bitirdiğinde her yeri sessizlik kaplamış ve kimse bitirdiğini anlamamış. Alkış da yokmuş üstelik. E ne var bunda? diyeceksiniz. Gelin devam edelim ön yargılarımızı kaldırarak.

Kim lan bu hayatımın kadını?

yuzuk-hayatimin-kadiniSon zamanlarda vaktimi gündelik işlerimin dışında kendime bu soruyu sorarak geçiriyorum. Kim lan bu hayatımın kadını?

Gündelik işlerimi uyku, yemek, günde -kesintili bir şekilde- +12 saat bilgisayar (dizi, tasarım, blog, müzik, sohbet) olarak belirteyim öncelikle. Evdeyim neredeyse her gün. Aklıma geldikçe de bunu düşünüyorum işte. Kim acaba, şu an kimle birlikte, sevgilisi var mı, evliyken bile unutamayacağı birisi oldu mu hayatında falan. Nasıl biri olacağını bile düşünüyorum ama kafamda asla biri canlanmadı.

Beynime pelesenk olmuş fikriyat hala duruyor. Her ne kadar fazla kafa yorsam da şu “hayatımın insanı” meselesinde kendi öz düşüncemden öteye geçemiyorum. Hani derler ya, herkesin kısmeti karşısına çıkacak diye. Benimkine kesin araba falan çarpmıştır, bi’ gelemedi salak! Evet, işte düşüncem bu eğik yazı sayın dinleyen. Bence sen şimdi diyorsun ki aga bu neyin kafası?

Bir insan düşünün ki…

seviyorum-merkez-behzat-cYok lan düşünmeyin. Zaten bu gece kıskançlığın uzayını yaşıyorum, bari siz yapmayın! Ha haksız da sayılmam, bu bir gerçek. Aklınıza getiremeyeceğiniz ızdıraplar çekiyorum. O ızdırapları çektiren kişiyi düşüneceğiz bu gece. Onunla ilgili konuşacağız. Ben rahatlamak amacıyla yazıyor olacağım bu yazıyı ama kulaklarımda hep şu sözler yankılanacak; “dünya dönüyor sen ne dersen de” …

Tamam ilişki namına bir şey yok. Sevmiyor da beni anasını satayım. Gram bir hissiyatı dahi yok. Ama gel gelelim, sıradan olan bendeniz Emir’e yaptığı şeyleri özel gibi hissettirse de aslında onlar özel değil. Ben özel sanıyorum tabi hep… Yani bana özel attığı fotoğraf olsun, bana sorduğu ileriye dönük özel soru olsun. HİÇBİRİ! Başka biri daha var. Seviyor onu. Lanet gitsin. Tamam, eyvallah ben de öyleyim, aynı kulvarda yürüyoruz aynı kişiye ama insan ister istemez kıyas batağının içine düşüyor.

Her şey yalan, bir tek sen gerçek…

yalanHer şey yalan anasını satayım ya… Evet evet, her şey. Yeri geldi mi sevgi bile… Bu sevgiyi sadece gönül ortaklığı ya da aşk olarak düşünmeyin. İnsan canım dediği kişinin bile ağzına şuursuzca sıçabiliyor. Hem de hissetmeden ve zorlanmadan… Ağır geliyor değil mi? Yapamaz diyorsunuz, gönlü el vermez onun diye düşünüyorsunuz. Yok kardeşim öyle değil işte. Ben tescilledim. 10 gün tuvalete çıkamayan biri gibi çok da iyi sıçıyor.

En kötüsü de her şeyden sonra olayı yavana atmak, atmaya çalışmak. Sıçıp üzerine tüy dikmek yani anlayacağın. Kolay mı peki? Kolay mı sanıyorsun? Her şey ‘sen’ mi? Senin etrafında dönmüyor bu dünya arkadaş! Hepimiz bu dünyada bir kuluz. Senin beni, bizi incitmeye hakkın yok! Bu bünyeyi yaralamaya hakkın yok! Belki kendim kaşındım, sana fazla alıştım. Belki ben geldim sana. Açtım tüm kapılarımı, tüm kalbimi. Can-ı gönülden sevdim seni. Ama böyle olması bu hakkı mı verir sana? Sende de kalp var. O da çalışıyor, işe yarıyor. Kullandın mı? Allah o kalbi sana hisset diye verdi. Sev diye verdi.