aska-kusmekGün geçmiyor ki ben yine bir yazı yazmak istemeyeyim, yazmayayım… Yine dizi izlerken geldi aklıma. Yine konuşacağız aşk, erkekler ve kadınlar üzerine. Her zamanki gibi aşk görünce saçmalayıp gö*ü başı dağıtıyoruz işte. Şaşırmıyoruz buna tabi ki…

Bugün bir şey okumuştum. Kalp beynin önüne geçiyor ibaresi dikkatimi çekti. Öyle değil mi sizce de? Yani bi’ yerden sonra onunla düşünmeye başlıyorsun. Onun kararları doğrultusunda hareket ediyorsun. Vicdanınla ve duygularınla yönetiyorsun kendini, öyle çözümlüyorsun her işini. Yaptıkların doğru mu yanlış mı orası büyük tartışma meselesi olur. Doğru olan senin kalbindeki, içindeki ferahlıktır aslında. Yanlışın azabını deden değil sen çekeceksin değil mi? Başını o yastığa koyduğunda düşünecek tek şeyinin saydığın koyunlar olmasını istiyorsan vicdanını her daim rahat tut kardeşim…

Kalp… Bütün mesele bu. Var olan şeyler, hep varlar. Aşk, sevgi, layıklık, duygu, ruh, kalp. İnanmıyorum diyorlar ya, kuyruk acısı lan o bildiğin. Zamanında o inanmayan, aşka ateist bacımız ya da bromuz öyle bir kaptırmış ki kendisini karşı cinse, terk edildiğinde ya da aldatıldığından kıç üstü çakılmış yere. Yaşadığı acı sadece kıçta olmadığı için, geçmişini sahtelikle suçlamış. Yalanla, ihanetle. Tabi o anki salaklık halleri insana yanlış şeyler düşündürebiliyor. Kalp beynin önüne geçmişti, şimdi de aklımız bi’ tarafımıza kaçtığı için net göremeyip düşünemiyor oluyoruz. O yüzden karşı cinsi basitleştirip hepsini tekdüze sayabiliyoruz. Farklı oğlum bunlar. Sarışını, esmeri, kumralı olduğu gibi seveni de var sürtüğü de. Sana hangisi denk geldiyse sen de ona göre yaşarsın kaderini, sevgini.

Sorarım size, bir zamanlar deli gibi taptığınız hisler nasıl yalan olabildi? Bir zamanlar oranızda, tam ortanızda -yazar burada kalbini göstererek bir imada bulunuyor- hissettiğiniz duygular nasıl bir anda hayatta zaten hiç var olmamış olabildi sizin için? Bir kişi dünyayı değiştirebilir, evet; ama bu sizin başınıza gelen değişiklik değil. O sizi yüz üstü bıraktı diye dünyanız yıkılmıyor. Herkes aynı olmuyor. Bir bakın etrafa ya, sevmeye ve sevilmeye muhtaç o kadar insan var ki…

Her şeyden çok hata aslında kendimizde. Bir önceki bu yazımda kızlara dengesiz deyip, badboys takıntılarından bahsetmiştim sizlere, hatırlarsınız. İşte, yani bazen bazı şeyleri yanlış bedenlerde arıyoruz lafı cuk oturuyor hayatımıza. Açık konuşalım ki çok çekici ablalarımız ve bi’ o kadar da karizmatik ağbilerimiz toto semada gezerler. Herkes etrafında fır dönüyor, kolay mı? Bu hallerin verdiği şımarıklık, kolayca vazgeçmeye kadar itebilir. Eğer doğru olduğuna inandığınız kişide bu ihanet ve aldatılma kaderini yaşıyorsanız ya o kişi gerçekten sevgiden bi’ bok anlamıyordur ya da siz bir hata yapıp ayvayı avuçla yemişsinizdir.

Hayat sevmeye, sevilmeye, yaşamaya ve yaşanmaya değer. Niye zindan edesiniz hayatı kendinize? Yalnızlığımla mutluyum ben bee diyerek avutmayın kendinizi. Yalnızlık Allah’a mahsustur derler. Yalnız olursanız çocuklarınız Cem Yılmaz’ın da dediği gibi anlık olur ve babaaağğooo deyip anında yok olurlar. Kim böyle bir hayat ister ki? Söyleyeyim, bence sen isteme. Bi’ silkelen önce. Kendine gel ve düşün sadece. Bu kadar…

P.s: İnsan ruhu ve bedeni hep ikinciye mahkumdur. İki elimiz, iki ayağımız, iki gözümüz, iki kulağımız, iki burun deliğimiz, iki sıra dişimiz, iki göğsümüz, iki popo lobumuz… Neden ruhunun ve bedeninin bi’ ikinci kalbe ihtiyacı olmasın?

cift-sevgili