Selamun aleyküm! Nasılsınız ey cemaat-i müslimin? Biliyorum, uzun bir zamandır yine yoktum. Kafama koyduğum şeyleri yapmak konusunda bazen aylar, yıllar kadar gecikebiliyorum. Ama işte meşgale var diye hep. O meşgaleler zaten kafaları pırıl seviyede tuttuğu için buradaki terapiye ihtiyaç kalmıyor gibi bir durum ortaya çıkıyor. Öyle olunca biliyorsunuz ki yazı yazamıyorum. Yani az çok anlamışsınızdır artık buraya yazı yazmak için gelme sebeplerimi. Gündem yoğunsa ben buralara çok yakınımdır… Çok dağılmadan, lafı da çok uzatmadan konuya dönelim. Bilirsiniz, tarz olarak genelde gördüğü ya da işittiği şeyi konu belirleyip yazan biriyim. Bir arkadaşımla dertleşirken söylediği bir cümlenin rüzgarı attı beni buralara. “Zor ya insan ilişkileri. Bi’ de herkes kendi olamıyor…

* * *

Bu hayatta sanırım en zor şeylerden biri de kendimiz gibi insan bulmak. Zaten bunun zorluğundan yola çıkarak beklentileri çoğumuz minimum düzeye indirmiş bulunmaktayız. Lisans mezunu olup işsiz kalma korkusu yerine asgari ücretle ağır şartlarda çalışmayı bekler gibi, hayatımıza gelecek insanların şartlarını kabul edecek raddedeyiz çoğu zaman. Neden? Mantığı yok bu işin. Askerlik gibi aynı, nizamiyede bırakıyorsun mantığını içeriye girerken. Ama tek bir şey istiyoruz karşımızdaki kişiden; kendin ol!

Mevcudiyetinde var olan özellikler seni yaşatıyor. Bunları ikili ilişkilerinde kullanmamak zor olurdu değil mi? Peki insanlar niye aksini yapıp kendi gibi olmuyor? Zor olmak, ulaşılmaz olmak, –argosuyla– p*ç olmak çok mu matah bir mevzu anlayamadım. Ayna olamadınız bari cam olun. Bizi yansıtamadınız, biz gibi olamadınız bari cam olun. İçinizle dışınız bir olsun. Yalana, dolana, ihanete gerek y o k.

* * *

Geçen -izlediğim bir dizide olması lazım- çok güzel bir söz duydum. Tam olarak duyduğum sözü not almadım ama hatırladığım kadarıyla şu minvalde bi’ şeydi;

“Sahip olduğun en güzel saç, en son kestirdiğin saçtır.”

Ne muazzam bir teori değil mi? Doğru aslında. Mevcut en güzel saç modelimizi değiştirdiğimizde yine en güzeline karar vererek yaparız bunu. Hayatımıza giren insanlar için de istemeden içten içe aynı şeyi düşünmez miyiz? Hayatımıza giren son kişi için bu sefer doğru kişi galiba be diye içimizden geçirmez miyiz? Kendiniz olursanız, farklı yollara başvurmadan ve bir çıkar gözetmeden ikili ilişkilerinizi yürütürseniz, bence o insanın hayatına giren en mükemmel insan olursunuz. Garantisi yok tabi ki. Ayrılıklar bu mevzuların doğasında var. Ancak irtibat kopsa da zihin sarayı dediğimiz yerde daima yıllar önce kazanılmış kupa gibi en nezih yerde saklanacağınızdan hiç şüpheniz olmasın.

* * *

Yazı boyunca sözlerden yürüyecek gibi oldum ama ilham veriyorlar. Bir de anlatmak, edebi tat katınca daha akılda bırakıcı ve lezzetli oluyor. Son bir söz daha söyleyip başka bir gün tekrar burada buluşmak üzere veda edeyim.

* * *

İnsanlar birbirlerine olan bağlılıklarını sergilerken karşılıklı söz verirler. Bunu bi’ yerlere kazıya kazıya, bağıra çağıra yapmasak bile zaten bir ilişkinin en temel kuralı budur ve bunu yaparız. Tabi söz vermek de -lafın devamı o bildiğiniz argoya kaymayacak, çıkar aklından onu- tek bir yolla gerçekleşmiyor. İlişkide verilen sözlere bakacak olursak, insan ilk adımı atarken karşısındakine, son adımı atarken de kendisine söz veriyor. Nasıl mı? İlk adımda bağlılık adına, son adımda koparma ve unutma adına. İkinci kısmın hayatımızda pek ele alacağımız bi’ şey olmaması umuduyla devam edersek, bağlılık adına verilen sözde bazı insanlar büyük bir gaflete düşerek hata yapıyor. Ne mi bu hata?

“Sözünü tutamayan insanların yaptığı en büyük hata söz vermektir…”

P.s: Hani lafa “siz siz olun …” diye başlarlar ya, bu sefer lafın ta kendisi o öbek.

Siz, siz olun. Kendiniz olun.