Selamun aleyküm ihtiyarlar. N’aaaber? Ramazan geldi, biraz durağan bende işler. İşler dediğim hem şu sigortalı-maaşlı olan hem de yaşamsal döngü. Gece 12-1 sularında uyuyup sahura kalkıyorum. 2 saat mis gibi uyku çekmeme rağmen, sahurda yatıp aldığım 6 saatlik uyku bana dengesizlik getiriyor. Gün boyu esniyorum. Hayır beni tanıyanlar bilir, ben daima esnerim ama onun şu an konumuzla hiç alakası yok…

E diğer işe gelecek olursak da magazin Ramazan ayında ne kadar hızlı olabilir ki dememiz yetiyor. İş demişken, geçen bi’ habere falan mı ne giderken yolda aklıma geldi birden. Ne geldi diye soruyorsun, biliyorum. Yaklaşın; anlatıyorum…

Yürürken bazen müzik dinlemeden de olsa bir şeyler düşünürüm ben. Çünkü genelde müzik dinlerken efsane düşünürüm ve bi’ o kadar da acayip hayaller kurarım. Neler mesela diye sormayın, anlatsam ciltlik ansiklopedi çıkar. Neyse.

Kafama yürürken o an bi’ şeyler dank eder. O yüzden bir zamanlar blogdaki yazıların altında bulunan yazar kısmında “kafasına dank ettikçe blog yazarı” diye ibare yer alıyordu. Kafama dank ettikçe yazabiliyordum çünkü. Kafama dank ediyordu ama bilgisayar başında değilim ki? Genelde yazının spotunu falan kafamda anında tasarlarım ama direk not alma alışkanlığım olmadığı için uçaaar gider düşündüklerim. Ben de artık sadece başlığı aklımda tutuyorum. İlk fırsatta başlığı yazıp, gerisini avaye estiririm.

Sanılmasın burada ciddi bir iş yapmıyorum, sadece laylaylom takılıyorum. Bir ciddiyet var ortada, evet. Ama ben bunu stabil hale getirmedim. Bence lezzetli ve kaliteli olarak ortaya çıkan her şeyin gizli formülü bundan ibaret. Ritüel olmaması..

* * *

Neyse; yürürken öyle sorguluyorum yine bir şeyleri. Herkesin daima şikayetçi olduğu bir konu geldi aklıma. Şu an olmuyorsanız bile siz de bi’ ara şikayet etmişsinizdir bu durumdan ya da edecek noktaya geleceksinizdir. Felleğin sillesi misali, herkes yiyor sanırım bi’ kere bunu.

* * *

İnsanlar ikili ilişkilerde daima bir beklenti içerisinde olur. Çünkü niye olmasın? Ama mesele karşımızdaki insanda bitiyor değil mi? Öyle öyle. Alıcının güzel bir mesaj talebi var. Bu mesajı oluşturacak kaynak da hazır. Ya mesaj? Bunu soran yok. Her elin hamuru bir olmaz. Senin almayı beklediğin mesajı o kaynak sağlayabilecek mi sana bakalım? Ya da kanallar uyuşacak mı? O yüzden ikili ilişkilerde, beklenilen mesajın aslında önce hangi kaynaktan ve nasıl bir yolla geleceğini belirlemek gerek. Sonra mesajı o bulgulara göre revize ederek doğru bir ilişkinin sırrını elde edebiliriz sanırım. Yani siz vücutlu, kaslı maslı olsun dersiniz ama romantizm sıfırdır o adamda. Sen nasıl romantik bir ilişki ya da düzen bekleyebilirsin ki? O yüzden biraz döndürmen lazım kendini. Hiçbiri olmuyorsa feragat edeceksin.

Hayat şartları be anam…

* * *

Şu an dediğim gibi, tek sıkıntı beklentilerin boşa çıkması. Paradoks başlığını atmamın sebebi de o. Görünüşte her şey doğru ama bi’ yerde çelişki oluşuyor ve iş terse düşüyor. Siz siz olun işler istediğiniz gibi gitmiyorsa en azından beklentilerinizi karşınızdaki insana göre ayarlayın. Çünkü gerçek sevginin altında insanların suretleri değil kalplerde bıraktıkları izler yatar…

* * *

Özetle; İki aşığın tek derdi mutlu olmak olmamalı…

* * *

P.s: Aşık olduğun insanla kavga etmeyi bile sevmelisin. Yaşanan zorluk, onunla göğüs gererek güzel gelir aşık insana. Ve daha bir sürü şey…